Dinle
Hani eskiden bir şarkı vardı. "Orda bir köy var uzakta, gitmesek de kalmasak da...".
Bir yer var içimde yerini çok iyi bildiğim, uzun süredir perdelerini örtüp çıkıp gittiğim. Dingin, huzurlu ve muhteşem. Çok oldu uğramayalı, nasıl da toz tutmuştur her bir karışı şimdi. En çok da bu zoraki temizlik gözünde büyüyor Tolga, öyle değil mi?
Bir yer var içimde, ne başı var, ne sonu. Hayır kasvetli değil, belki, nasıl desem... hiçliğin pes tonu. Orda benliğim bile varlığından uzak. "Başka bir şey" var orda, benim bile tam bilemediğim. Benimle özdeş, benimle bir, ama benimle sınırlı değil.
Bir akış var dalga dalga, bir yerden bir yere. Hissedebildiğim oranda berrak, koptuğumda bulanık. Gidip yine baksam mı bir kere? O akışa bırakmak kendini harika bir duygu, en azından hatırladığım kadarıyla öyle. Durup dinlemek, sonra resmetmek. O akışın kalemi; sesi, müziği olmak.
İki farklı duygu var içimde, ikisi de beni tutan. Biri, onca durgun senenin pasını atamama, yerinden kıpırdayamama hali; ötekisi, bir korku: Girersem bunca birikimle kolay kolay çıkamazsam ya, çıkmak istemezsem ya da, çok şeyden uzaklaşmak mı gerekecek?
Hayata o kadar sıkı bağlarla bağlıyız ki, bazen hayallere bile yer yok. Hayal zamanı geldiğindeyse, gözünü açacak mecalin yok. Belki yaşlılığı beklemeli, hayatın iniş anında işte o zaman "orada" yükselmeli. Ama hem bekleyecek sabrım, hem kalkacak halim yok. Bu noktada sıkışıp kaldım. Yazdım çizdim bir şeyler, kainata saldım.
Bunlar belki benim bahanelerim, korkularım ve atmam gereken fazlalıklar. İşte bu duygular arasında kendimi gizledim. İyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir hoca olmaya kilitlendim ama, ben "orda olmayı özledim!" Beni ben yapan yanımı özledim !
Orda bir şey var, benim bile bilmediğim, ama gittikçe bilmeyi arzu ettiğim.
Güzel bir şey !
Size dinlettiğim gün, bana hak vereceksiniz...
Çok ihtiyacın var belli,
YanıtlaSilAma biraz tedirgin oldum sanki. Ya harikalar diyarını bırakıp dönmek istemezsen?
Değişiklik yapmalı, günlük turlar düzenlemeli.
Haklısın, sanırım işin sırrı (ve aynı zamanda zor olan) her nerede olursan ol, harikaları görebilmekte. O zaman gittiği her yerde mutlu olur insan. Bir hayal ya da ilham dünyasına gidip dönmekten bahsediyoruz. Döndüğümüzü sandığımız yerin fiziksel anlamda gerçek olup olmadığını sorguluyor artık bilim. Belki de gerçeğin tanımı şudur: Hayallerimiz arasından seçtiğimiz; kimimiz için en kolay erişilen, kimimiz için en ideal olan, kimimiz için de kovaladıkça uzaklaşmasına rağmen yılmadan peşinden gittiğimiz başka başka hayallerdir, gerçek. Yani kişiye göreceli bir kavram sanki. Kim bilir?
YanıtlaSilDüşününce, bu fikir hoşuma gitti. O zaman korkmaya da gerek yok. Hayallerimizden en istediğimizi gerçek kılmaya çalışıp, diğer hayallere de uğramalı insan. Tek gerçeğin kendi varlığı olduğunu da unutmadan. (İnsanı da sadece fiziksel bir varlık olarak adlandırmıyorum tabi)
YanıtlaSilİnsanın kendi iç yolculuğunda, tüm dış etkenlerin büyük rolü olduğu zaten aşikar, ama eğer yanılmıyorsam, bize zor gelen her olguyu da aslında kendimizin yarattığı felsefesini de destekliyor oluyorum galiba. Tek gerçek varlığımızsa, geri kalan tüm hayalleri istediğimiz gibi yönlendirebiliyor olmamız gerekmiyor mu?