O gittiğinden beri, Kadir ilk kez kendini çok yalnız hissediyordu. Hikmet mahalleden taşınalı çok olmuştu. Bir kaç kez telefonlaşmış, bir kez de birbirlerine mektup yazmışlardı. Hikmet mektubun yanında bir de kutu göndermişti, sallayınca tıkır tıkır eden. Ama Hikmet’in gittiğini şimdi şimdi anlıyordu Kadir. Başta hiç gitmemiş gibi geliyor, her an karşısındaymış gibi aynı şevkle birlikte oynadığı oyunları oynuyordu. Hikmet’ten büyüktü, çok küçük yaşlardan beri tanışıktılar. İkisi de tek çocuktu, Hikmet’i kardeşi bildi Kadir. Ne zaman mahallede onu bir darda görse, koşar hakkını savunur, büyük çocuklardan korurdu onu. Babasının tayini yüzünden Hikmet çok uzaklara taşındı. Eşyalar yüklenirken kamyona, sarılarak koklaştılar. Hikmet kamyona doğru yönelince, eşyalar arasında Kadir’in bisikletini gördü ve şaşırarak:
- Hey, yanlışlıkla senin bisikletini de yüklemişler.
- Hayır, onu ben kendim yerleştirdim. Sana öğretemeden gidiyorsun, orda söz ver binmeyi öğrenecek ve bana yazacaksın.
Gözleri dolu dolu sarıldı Hikmet, Kadir de metanetini bozmadan sıktı göz yaşlarını ve sarıldı bir kez daha. “Yolun açık olsun, Allah’a emanet ol ! “ diye uğurladı onları, ta ki kamyonun tozu dumanı yere ininceye kadar.
Yıllar yılı pek fazla haber alamadı Hikmet’ten. Kadir liseyi dedesinin yanında, başka bir şehirde okumak için eşyalarını toplarken, Hikmet’ten gelen kutuyu sakladığı yerden çıkardı, bir kez daha baktı. Bisikletinin yan tekerleklerini çıkarmış, Kadir’e göndermişti Hikmet. Artık bisiklete binmeyi öğrenmişti onu haber veriyordu. Çok sevinmişti Kadir, ogün çok sevinmişti ama şimdi o yan tekerleklere baktığında, adeta Kadir’in gittiğini yeni anlıyordu. Artık o kendi yolunda gidecek, kendi zorluklarına kendi göğüs gerecekti. En çok da bisikletten düşerse, adını haykırdığında duyamama düşüncesiydi içini acıtan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder